28/04/2012
Dindar bazı gazetelerimizin reklamlarındaki ‘’başörtülü mankenler’’, İslami tesettürü ne kadar yansıtıyor.?
‘’Dindar bazı tv kanallarımızın, çekici kadın spikerinden dolayı ben haber izleyemeyecek miyim?’’ (Bizde de nefis var abi! Etkileniyor insan!)
‘’Bizim cemaatin kanalında Coca-Cola reklamları yayınlanlanmasa, daha güzel olmaz mı? ’’
Bu sorular, tirajı patlamış medyamızın trajikomik hallerini özetliyor gibi.
Oysa ne hayallerle başlamıştı, İslamcı medya yolculuğu.
Hatırlarsınız…
Atılan cüretkâr manşetler bizi yerlerimizden kaldırıyorken, sakallı radikal spikerin haber sunuşu, devrimci ruhumuzu okşuyordu. Belki de onları okurken ve dinlerken ne sloganlar atılıyordu.
Şimdiki halimiz ise içler acısı…
Bu hale nasıl mı geldik?
Şunu açıkça söyleyebiliriz ki; zenginlik ve refah ile imtihan ediliyoruz. Müslümanların içerisinde bulunmadığı ekonomik bir yapılanma yok. Her yerdeyiz. Güç elimizde. Parmağımızı değdirdiğimiz her yer değer kazanıyor. Sakallı ceo’lar artıyor. Yeni açılan holdinglerin lüks binalarında mescit eksik olmuyor. Artık lüks jiplerin içinde ipek başörtülü kadınları görebiliyoruz. Denizde kum; müslümanda para anlayacağınız. Buna yeşil kapitalizm yada abdestli kapitalizmde diyebiliriz.
Para; değişimimizi, dönüşümümüzü ve sonumuzu hazırladı. Kemalist zulmün, bitiremediği Müslümanları, ‘’kapitalist biriktirme hırsı’’ bitirdi.
Dönüşüm ve değişim her geçen gün farklı bir boyut kazandı.
İslami hassasiyetlere sahip, cılız medyamızda bu değişimden payını aldı. Sert manşetler yumuşarken, sakallı spikerlerimiz sinekkaydı traş olmaya karar veriyordu.
Sokaklardaki başörtülü artistleri üreten tesettür reklamları, gazetelerimizi süsledi.
İsrail mallarına boykot uygulayan duyarlı Müslümanlar, İslamcı gazetede Coca-Cola reklamını gördüğünde nasıl bir hayal kırıklığına uğruyor acaba?
Verdiğimiz tavizler İslami duruşumuzun kan kaybetmesini sağlıyor. Bunun için, Rabbani yolda verdiğimiz her taviz, şeytana gönderdiğimiz hediyeler değil midir?
Bu konu ile alakalı bir anımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Daha önce Müslümanların desteğiyle palazlanan bir televizyon kanalını ziyaret etmiştim. Kanalın girişine yayın ilkeleri asılmıştı. Yayın ilkelerini okudum. Şunu söyleyebilirim ki ; okumaz olaydım. Ne mi yazılıydı? Yayın ilkeleri, açıkça demokrasiye bağlılıktan bahsediyordu. ‘’Radikal Müslümanlar, radikal demokrat olmuş‘’ dedim içimden…
İslami hassasiyetlerle yola çıkan bu kanalın demokratik hassasiyetler edinerek, İslamı ve Müslümanları basamak yerine kullandığı her haliyle belli oluyordu.
‘’Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tatmazsa bendendir Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti.’’ (Bakara Suresi 149)
Kur’andaki bu ayet, düştüğümüz durumu açıkça özetliyor gibi. Çünkü ayette bir cihat süreci içerisinde rabbimizin İsrailoğullarını nasıl imtihan ettiğinden bahsediyor. İsrailoğullarını nehir ile imtihan eden rabbimiz, bizleri ise para nehriyle imtihan ediyor. Para nehrine takılmayıp cihada ve mücadeleye devam edenler, peygamberin safında yer alıyor.
Para nehrinden kana kana içenler ise hem duruşlarını kaybediyor hemde imtihanlarını…
Duruşunu bozmadan, İslami kimliğini ve kişiliğini çöpe atmadan, sloganlarını ve manşetlerini yumuşatmadan, saçma tevil ve tavizler üreterek, davayı satmayanlar imtihanlarını başarıyla geçmişlerdir.
Ne mutlu, davasına sadık kalıp, ayartmalara kanmayıp dimdik duranlara…
(Sedat Coşkun 06 Şubat 2012)