TARİHİMİZ
Başlamış Köyü Tarihi:
Başlamış köyünün tarihini; Köyümüzün de içerisinde bulunduğu ve aynı tarihi kadere sahip Beyşehir ve çevresi ile beraber değerlendirmek gerekir.
Beyşehir ve çevresinin tarihi M.Ö 7000'li yıllara kadar uzanmaktadır. Bölgede Eski ve Orta Taş devri'ne ait buluntuların varlığı söz konusudur. Ama daha çok Cilalı taş devri' ne ait buluntular yoğunlaşır. Yapılan araştırmalar Beyşehir ve çevresinin daha o dönemde önemli bir yerleşim alanı olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. M.Ö 5700-M.Ö 5300 arasına tarihlenen Erbaba Höyüğü kalıntıları bunun en somut göstergesidir. Günümüzde söz konusu höyüğün hemen yanında Beyteks -Tekstil fabrikası faaliyet göstermektedir. Kıstıfan Köyü yakınlarındaki höyükteki kazılarda Kanadalı bilim adamları Jacgues ve Louisse Alpes Bordaz çifti tarafından yapılmıştır.(1968-1975)
Önemli eskiçağ yollarının geçiş noktası olan bu çevrede araştırılmaya muhtaç daha başka höyük ve örenler de vardır. Bunların başlıcaları;Akburun,Yılan, Örentepe, Kuşluca, Eflatunpınar, Liz, Burun, Kaşaklı ve Gündoğdu höyükleri'dir.Bunların dışında henüz önemi kavranmamış veya gün yüzüne çıkmamış daha birçok höyüğün bulunma ihtimali vardır.
Adı geçen höyüklerden biri olan Kaşaklı höyüğü, Yeşildağ Kasabası yakınlarındadır. Beyşehir'in 27 km güneybatısında Beyşehir Gölü kenarında küçük bir höyüktür.1951-1958 yılları arasında J. Melloot tarafından Konya ovası yüzey araştırmaları sırasında bulundu. Neolitik ve geç kalkolitik devirlere ait yerleşme bölgesiydi. Tüm bunlar taş devri ve maden devrinde yörede yerleşim olduğuna işaret eden delillerdir.
Hüyük ve çevresindeki bazı höyükleri saymak da mümkündür. Çavuş Kasabası yakınlarındaki Küçük Höyük bunlardan sadece biri olup burada bulunan eserlere değinmekte fayda vardır.Buluntular arasında tunç eserler, büyük bir çanak, kazan, iki adet kepçe, mızrak takımları ve seramik parçaları vardır.Küçük Höyük M.Ö 2000'den altıncı yüzyıla kadar iskan edilmiştir Çukurkent Höyüğü'nde ise, ilkel silah ve çanak kalıntıları bulunmuştur.
İlkçağ'da Beyşehir Gölünün de içinde olduğu bölge pisidya adıyla anılırdı. Pisidya' da Karallia olarak bilinen bir şehir adıydı. Karallia Bizanslılar zamanında Skleros adını almıştır.
Anadolu'ya halen hakim olan Müslüman Türk varlığı köken itibarıyla Türkiye Selçuklularına dayanır. Onlar; üzerinde yaşadığımız toprakların fatihleri ve koruyucuları olarak bilinir.Selçuklu Sultanı Alp Arslan 1071'de Malazgirt Savaşı'nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen'i yenerek tutsak aldı.
Malazgirt zaferinin asıl önemi, Anadolu'yu Türklere açmış olmasından gelir. Anadolu içlerine akınlarını sürdüren Büyük Selçuklu komutanları yeni topraklar ele geçirdiler ve bağımsız yeni devletler kurdular.
Selçukluların 1176'da Bizans ordusu karşısında elde ettiği Miryokefalon Zaferi sonrası, Anadolu'nun Türk yurdu olması kesinleşmiş ve Beyşehir çevresine de Türkmenler hakim olmuştur.
Türkiye Selçuklu Sultanı 2.Mesud 1124'te yöremize yönelik fetih hareketlerini yoğunlaştırmışlardır. Ankara'dan Eymür oymakları reisi akıncı Nureddin bin Madan Gazi, Beyşehir, Seydişehir, Şarkikarağaç ve Gelendost civarını fetihle görevlendirilmiştir.
Beyşehir gölü ile Hoyran Gölü arasına yerleşen Eymür Türkmenleri bugünkü kasaba ve köyleri kurarak buralarda yeniden Türklüğü ve İslam’ı ihya etmişlerdir.
Sultan Alâeddin Keykubad (1220-1237) Kayseri’den Antalya’ya giderken Beyşehir Gölü çevresinin güzelliğinden etkilenmiş ve buraya bir saray yapılmasını emretmiştir. Sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadeddin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda bu saray 1236 yılında yapılmıştır. Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir.Buna paralel olarak Beyşehir' de Kubadabad Sarayı yapılır.Sultan bu şehri yaptırdıktan sonra, bu toprakların saadeti ve umranı artmış, yeni vilayet kurulmuştur. Sultan Alaeddin Keykubat döneminde, kültür ve imar faaliyetleri iyice canlanır. Adalar, yarım adalar muhteşem kasırlarla süslenmiştir.Bundan sonra Kubadabat, Türkiye Selçukluları' nın ikinci derecede başkenti işlevini üstlenmiştir.
Romalılar zamanında yapılan meşhur Via Sebaste yolu (İpek yolu) Ege bölgesinden gelerek Felebeli'n den Beyşehir sancak sınırları içerisine girer, Kırıkdede (Kıyakdede), Göçeri, Çavuş, Öyük (Hüyük), Görünmez, Köşk, Sergisaray (Selki) gibi köylerden geçerek Davgana (Doğanbey) köyüne ulaşırdı. Biraz ileride şimdiki Yunuslar köyünün olduğu yerde Akşehir'den gelen tarihi yol ve Beyşehir'den gelen yol ile birleşirdi. Buradan Kızılören hanına ulaşır, bir kol Konya'ya bir kol da güneye dönerek Seydişehir-Alanya istikametine uzanırdı.
Beyşehir ve çevresi 1258 yılında Moğol istilası ile talan olmuş, Harap olan Karallia,Viranşehir adını almıştır. Onüçüncü yüzyılın ilk yarısında , Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad devrinde,çoğunluğunu Üçoklar 'ın oluşturduğu Türkmenler tarafından yeniden kurulmuştur.
Talan olan Beyşehir ve havalisinde 13. yüzyıl sonlarına doğru Eşrefoğlu Beyliği hakimiyetini kurmuştur. Eşrefoğulları'nın hakim olduğu dönemden itibaren Viranşehir'in adı Süleymanşehir olmuştur. Beyliğin merkezi olmasından dolayı geçen zamanla beraber beyin şehri olarak anılır duruma gelmiştir. Zamanla da Beyşehir adını alır. Beyşehir adının bir de efsanevi hikayesi vardır. Buna göre; Trogitis' de bulunan Seydi Harun Veli şimdi kendi adıyla anılan camiyi yaptırmaktadır. Eşrefoğlu Mehmet Bey de ona malzeme yardımında bulunur. Sonrasında gelişen olaylar onları dost yapar. Eşrefoğlu, Trogitis'e Seydişehir adını verirken Seyyid Harun Veli de Süleymanşehir'e Beyşehir adını vermiştir. Şehabettin El Omari, 65 kasaba ve 155 köyün Eşrefoğullarının hakimiyeti altında olduğunu yazar.
Eşrefoğlu Beyliği, Süleyman Bey zamanında altın çağını yaşamış, beyliğin sınırları Gurgurum'a kadar genişlemiştir. 1302 yılında Süleyman Bey'in ölmesiyle başa Mehmet Bey geçmiş ve sınırlarını Bolvadin'e kadar ilerletmiştir. 1320 yılında Mehmet Bey'in ölmesi ile başa II. Süleyman Bey geçmiştir.1326 yılında İlhanlıların Anadolu genel valisi Demirtaş, Beyşehir'e gelerek kenti ele geçirmiş ve II. Süleyman Bey'i göle atarak öldürtmüştür. Böylelikle Eşrefoğulları beyliği ortadan kalkmıştır.1326 yılından sonra Beyşehir ve çevresi Hamidoğlu Necmeddin İshak Çelebi'nin eline geçmiştir.
On birinci yüzyıldan sonra 1372 yılına kadar Beyşehir ve çevresi sırası ile Anadolu Selçukluları, Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamidoğulları, Turgutoğulları arasında el değiştirmiş.
1466 yılından sonra bu sahalar kesin olarak Osmanlıların eline geçmiştir.
Osmanlıların Beyşehir ve çevresininde içinde bulunduğu yöreye yönelik ilk ciddi adım Sultan 1.Murad (1359-1389) dönemine rast gelir. 1366 yılında I. Murad, oğlu Yıldırım Beyazid'in Germiyan Beyinin kızı Sultan hatunla evlenme töreninde, Beyşehir ve çevresinin yöneticisi olan Hamidoğlu Hüseyin Beyden topraklarını para karşılığı kendisine satmasını istemiştir. Yapılan satu-bazar sonucunda Akşehir, Beyşehir, Karaağaç ve Isparta vilayetleri şeri mektupla seksen bin altın karşılığında I. Murad'a satılmıştır.
Osmanlılar ele geçirmek istedikleri beylikleri öncelikle çatışmaya girmeden diyalog yoluyla almaya çalışmışlardır. Bu siyaseti büyük ölçüde başarıyla uygulayan Osmanlıların Anadolu’daki en ciddi rakibi Karamanoğulları (1256-1487) olmuştur.Karamanoğulları beyliği Osmanlı devletini hep rahatsız etmiştir.
Beyşehir ve çevresi 1466 yılına kadar Osmanlılar ve Karamanoğulları arasında defalarca el değiştirmiştir. Osmanlı ile Karamanoğulları arasında bir ara bölge olan ve sık sık el değiştiren Beyşehir ve çevresi Fatih Sultan Mehmet ile birlikte 1466 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet bu bölgeninde içinde bulunduğu Karaman ili’ni Osmanlı sınırları içine sokmuş ve 881 Hicri / 1476 Miladi yılında da Osmanlı Kanunnamesi’ne göre bu yeni aldığı yerlerin yazımını Gedik Ahmet paşa’nın sadrazamlığı zamanında Muslıhüddin ve Kasım adlı güvenilir iki kişiye yazdırılmıştır.
Ankara’da Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğüne bağlı Kadim Arşiv Kayıtları arasında eski 256 ve yeni 5564 numarada kayıtlı bulunan İlyazıcı defteri vardır. Bu defter Karaman Eyaleti Osmanlılara geçtikten sonra yazılan ilk defterdir.
13. yüzyıl da Moğol akınlarının Asya’yı kasıp kavurduğu yıllar da Asya’daki bir çok Türk boyları, bu akınlar karşısında selâmeti batı'ya, bu sırada Anadolu Selçuklularının idaresinde bulunan Anadolu'ya göç etmekte bulurlar. Anadolu Selçukluları Asya'dan gelen bu göçlere kapılarını açmakta, Türk boylarını düzenli bir iskân politikası içinde Anadolu'ya yerleştirmektedir. Bazı boylar, Bizans' a karşı sınır bölgelerinde yerleştirilerek sınırların güvenliğini sağladığı gibi, bazı boylar da Anadolu'nun Türkleşmesi bakımından dağlık bölgelere, yaylalara, boş ovalara yerleştirilmiş, bunlar kendilerine verilen topraklarda çoğu kendi adlarını taşıyan obalar, köyler kurmuşlardır. Malazgirt savaşından sonra Anadolu Selçuklu devletinin kurulması ve Konya'nın bu devlete başkent oluşundan sonra, başlatılan bu iskân politikası, Cengiz ordularının Asya'yı kasıp kavurduğu 13. üncü yüzyılın ilk yarısında daha çok yaygınlaşır. Acımasız Moğol yangınından canlarını kurtarmak isteyen Oğuz boyları, kafileler halinde önce doğu Anadolu' da kümeleşir, buradan Anadolu'nun çeşitli bölgelerine dağılırlar.
Bu göçler sırasında Türkistan’da çok yaygın bir tasavvuf görüşünün piri olan Ahmed Yesevi dervişleri de, (Horasan erleri olarak anılırlar) kendi taraftarları ile birlikte Anadolu'ya göçmüş, bunlar özellikle Oğuz boyları olan Türkmenler arasında üstün bir saygı görmüş, benimsenmiş, kurdukları tekke ve zaviyelerle taraftar toplamışlardır.
Fethedilen bölgelere, Anadolu'dan göçen yörük ve köylü kitleleri, Alp-erenler, dervişler, ahîler öncülük etmekteydiler. Onlar gazilerin yanında, hattâ bazen ilerisinde zaviyeler kurarak, sonradan gelen köylüler için tutunma ve toplanma merkezleri meydana getiriyorlardı.Anadolu'dan gelen fakir köylüler, zaviye etrafında, ekseriya derviş olarak bazı yükümlülüklerden muaf olarak toprağı işlemekte ve bir Türk köyünün doğmasına yol açmakta idiler.
Zaviye dervişlerinin Selçuklular dönemiyle başlayan ve Osmanlı hakimiyetinde de devam eden Anadolu’nun kırsal kesimlerinin İslamlaşması ve Türkleşmesindeki işlevi çok büyüktür.
Ekilebilir toprakları zaviye şeyhine mülk veya vakıf olarak bahşeden Osmanlı belgeleri zaviye şeyhinin asıl görevinin gezginlere ve yolculara yiyecek ve barınak temin etmek olduğunu daima şart koşmaktadır.Derviş zaviyeleri gezginlere ve ihtiyaçlılara yiyecek ve barınak sunarlar. Zaviyeler kırlık yerlerde iskan ve refahı geliştiren bir faktördür. Zekat vazifesi içerisinde yer alırdı.ve Osmanlı sultanı adına bu vazifenin yerine getirilmesi, eski bir islam’i gelenek olarak, derviş cemaatlerinin eliyle yapılırdı.Zaviyeler mahalle camisi gibi hayri bir müessese olarak genel dini bir merkez idi. 1530 yılında Anadolu eyaletinde 626 zaviye,45 imaret, 1 kalender hane ve 1 mevlevi hane vardı.
Beyşehir sancağında,Osmanlı öncesinde, on üçüncü yüzyılın ortalarından (Miladi 1200-1250) beri esaslı bir iskan yapılarak büyük ve sürekli köyler teşekkül etmiştir. Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleşim yerleri oluşturan horasan erleri, Beyşehir ve çevresine de zaviyeler kurarak buralarında köyler ve kasabalar haline gelmesini sağlamışlardır.
Beyşehir ve çevresinin zaviyeleri ve kurdukları köy isimleri kayıtlarda şöyledir;
Ahi Kemal (Beyşehir merkez)
Ahi Mesud (Beyşehir Merkez)
Çilledar (Beyşehir merkez)
Derviş Hıdır (Beyşehir merkez)
Ertunzade (Beyşehir merkez)
Kalenderhane (Beyşehir merkez)
Seyyid Hasan (Beyşehir merkez)
Şeyh Hacı Hasan (Beyşehir merkez)
Şeyh Hamza (Beyşehir merkez)
Abdal Mehmed (Örtülü köyü)
Afşarbeyi (Afşar köyü)
Ahi Küçük (Avdancık köyü)
Ahi Segid (Hassün köyü)
Ali b.Saruhan (Eflatun pınarı mezrası)
Baydar (Göçü köyü)
Derviş Hızır (Başlamış köyü)
Derviş Murad (Yassıviran köyü)
Eyilik Dede (Yenice köyü)
Gönen Abdal (Gönen köyü)
Hacı Armağan (Alp gazi köyü)
Hacı Baba (Çukurkend köyü)
Hacı İlyas (Karahisar köyü)
Hacı (Şeyh) Yusuf (Ebul-vefa köyü)
Hacı (Hoca) Ömer Dede (Şehirköy
Hasan Şeyh (Hasan Şeyh köyü)
İsmail (Bereket köyü)
Sinan Dede (Bereket köyü)
Kırık Dede (Aşağa Eznebolu köyü/Kıyakdede)
Mümin Hacı (Köşk köyü)
Sağir Şeyh (Davudlar köyü)
Samıt Dede (Göçeri köyü)
Surnayi Musa (Kayı mezrası)
Şeyh Ahmed (Kili Bayındır köyü)
Şeyh Ahmed (Suvarık köyü)
Şeyh Bahşayış (Tozluca köyü/Tolca)
Şeyh Mahmut (Tozluca köyü/Tolca)
Şeyh İdris (Öyük köyü/Hüyük)
Şeyh Bahşı (Öyük köyü/Hüyük)
Şeyh Balı (Dere köyü)
Şeyh Bedreddin (Deşdiğin köyü)
Şeyh Habib (Deşdiğin köyü)
Şeyh Hasan (Sergisaray köyü/Selki)
Hacı İbrahim (Muma köyü)
Şeyh İbrahim (Kürdler köyü)
Şeyh Hamza (Çiçekler köyü)
Şeyh Hızır (Şeyhler köyü)
Şeyh İdris (Şeyhler köyü)
Şeyh Said (Kükürd mezrası)
Şeyh, Yatağan (Yatağan köyü)
Şeyh Mezid V.Şükran (Çoğlu köyü)
Yassıviran (Yassıviran köyü)
Yatağan Mürsel (Söbüçemen köyü)
Zu Şeyh (Yağan köyü).
Kayıtlarda On üçüncü yüzyıl sonlarına doğru Beyşehir ve çevresine zaviyeler kurarak buralarda Köyler ve kasabalar meydana getiren ve yukarıda isimleri yazılı 53 horasan erlerinden birisi de Derviş Hızır dır.
Derviş Hızır da Başlamış köyü’nün bulunduğu yere zaviyesini kurmakla görevlendirilmiş, zamanla da burayı bir köy haline getirmiş ve Başlamış köyü adıyla bu günlere gelmesine vesile olmuştur.
Kayıtlarda Kıreli’ne bağlı Başlamış köyü’nde Derviş Hızır zaviyesi vakfı olarak geçmektedir. Derviş, Arapça bir kelimedir. Anlamı: Allah için alçak gönüllülüğü ve yoksulluğu benimseyen, bir tarikata bağlı kimse demektir.Zaviye ise yukarıda detaylı olarak anlatılmıştır.
Başlamış köyünün de içinde bulunduğu dağ köylerinin, bölgenin en eski köylerinden olduğu Karamanoğulları (1299) zamanında da var oldukları ve bu güne kadar varlıklarını sürdürdükleri kayıtlarda yazılıdır.
Derviş Hızır Zaviyesi ve şeyhinin mezar yerlerinin nerede olduğu belli olmamakla birlikte; halk arasında söylenerek günümüze kadar gelen medrese yeri denilen, (Aşağı harmanlardaki-ana yolun üst kenarında) ören yeri hala belli olup, burası muhtemelen zaviyenin ilk kurulduğu yerdir. Günümüze kadar da Medrese yeri olarak bilinmektedir.
Köyümüz kurulduğu (1200 -1250 yıllarından) günden bugüne kadar (yaklaşık 750-800 yıl) belgelere göre ismi hiç değişmemiş, en eski kayıtlardan bugüne kadar Başlamış adıyla hayatını sürdürmüştür.
Ancak Başlamış ismini nereden aldığı konusunda kesin bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte; doğru olup olmadığı kesin olmayan bir rivayet de şöyledir. İki kardeş yurt edinmek amacıyla balganda (İmrenler/Umranlar) civarlarında bir bölgeye gelmişler ve buraya yerleşmeye karar vermişlerdir.Ancak içlerinden bir tanesi köyümüzün bulunduğu tarafa doğru bakarak “Ben yukarılara doğru dolaşıp geleyim” diyerek oradan ayrılmış ve Başlamış köyünün bulunduğu yere gelerek buraya yerleşmeye karar vermiş. Bir müddet sonra geri dönmeyince de kardeşi onu merak ederek aramaya çıkmış ve köyümüzün bulunduğu yerde onun ev yaptığını görünce “sen buraya yerleşmeye Başlamış’sın” diyerek geri gitmiş.”Başlamış” isminin de buradan geldiği söylenmektedir.Bu gelen kişi Derviş Hızır mıdır bilmiyoruz. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bir zamanlar (yaklaşık 50-60 yıl önce) köyümüz camisinin önüne (şimdi yerinde 1980 yılında dedem Süleyman Doğan benimle beraber (Ramazan Ceylan) seyralçı’ndan getirerek diktiğimiz çam ağacı vardır.) sübyen mektebi yapmak için mektebin inşaatında kullanılmak üzere köyümüzde yaşayanlardan taş getirilmesi istenmiş, köylüler de mezar taşlarını sökerek ve ören yerlerinden taş temin ederek bu mektebi yapmışlardır.Ayrıca yakın tarihe kadar harman yeri olarak kullanılarak dikili ve yazılı taşlar tahrip edildiğinden sadece Osmanlı kayıtlarında isimlerine ulaşabildiğimiz, Derviş Hızır, Şeyh Ödül ve Derviş Ehad gibi bu zaviyeye hizmet eden ve isimlerini bilemediğimiz daha nice kişileri mezarlarının hangileri olduğu belli değildir. Takdir-i ilahi mezarlıkların taşlarının söküldüğü ve harman yeri olarak kullanıldığı o yıllarda köyümüzde incir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden kardeş kavgalarının önü bir türlü alınamamış ve uzun bir süre bunun sıkıntısının çekildiğini büyüklerimiz bizlere anlatmaktadırlar.
Asırlar önce kurulan köyümüzün mezarlıklarının, 1990 lı yıllara kadar koruma altına alınmaması mezar taşlarında yazılı bir çok tarihi bilgilerin yok olmasına sebep olmuştur.Buna rağmen sarıklı ve yazılı süslemeli yüksek mezar taşları yakın tarihe kadar da varlığını sürdürmeyi başarmıştır.Dedem Süleyman Doğan yaklaşık 40 yıl önce; okunabilecek durumda kalan, büyük mezarlıktaki bir mezar taşının yazısını okumuş defnedeli 270 yıl olduğunu söylemiştir.Bugün bu taşın yazıları okunamaz durumdadır.Mezarlıklar 1990 lı yılların sonlarına doğru önce etrafları hendek ve çitlerle sonra da duvar yapılarak koruma altına alınmış,atalarımıza karşı görevimiz yerine getirilmiştir.
İstanbul’da ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 40 numarada kayıtlı bulunan ikinci Beyazıt (1481-1512) dönemine ait tarihsiz bir il yazıcı defterinde defterin 419. yaprağından 637. yaprağına kadar 218 sayfalık kısmı Beyşehir kazasının merkez mahalleleri ile köylerinin ev ve nüfus sayıları beraber yazılıdır. Burada mahalle ve köy adları, ev ve nüfus sayıları, köylerin Hasmı,Tımar mı oldukları , vakfedilen yerler, vakıflar,vakfiyeler sıralanmıştır. Deftere vergi ile mükellef erkekler babalarının ve kendilerinin adlarıyla yazılmıştır. Bu sayımlarda kadınlar ve çocuklar yazılmamıştır.
Başlamış köyü; Osanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) döneminde 1476 yılında Kıreli Kazasına bağlı olup, padişahın beratıyla Derviş Hızır zaviyesi vakfına Şeyh Ödül tasarruf edermiş.
Gelirleri ise; aynı Köyün sınırı üzerinde Umranlar köyü (İmrenler),Öyük köyü (Hüyük) ve Ebül-vefa (Bu köy dağılmış kaybolmuş) köylerinde müteaddid yerler ve Kiçi köyün’de (Mutlu) bir bağ vakfedilmiştir.
Başlamış köyü (Karye-i Başlamış) 1530 yıllarında 1639 para vergi verdikleri kayıtlarda mevcuttur.(Zaviye-i Derviş Hızır Der Karye-i Başlamış) Başlamış köyü vakıf sahibi Şeyh Derviş Hızır'a tabi oldukları ve bu vakfa 14 Kıt'a (Ekilen yer) karşılığı Keten ve kovan vergisi olarak yıllık 440 para vergi vergi vermekteydiler.
Köyümüzden devlete alınan vergi ve çeşitleri:
Öşr-i gallat ve salari (Ekin.hububat ve yaşayanlar için salma vergisi)
Gendüm (Buğday) şa'ir ve gayruhu (Arpa ve diğerleri)
Resm-i çift ve bennak ve caba (Evli,Fakir ve bekarlardan alınan vergi)
Resm-i Ganem (Koyundan aklınan vergi)
Öşr-i Kendir ve Ketten (Kendir ve Keten)
Resm-i tapu-yı zemin ve deşt-beri (Ekilen yerin sahibinden alınan vergi)
Bad-ı heva ve resm-i orus (Evlenme vergisi)
olmak üzere toplam yekün 3500 para yıllık devlete vergi verilmiş olup; ayrıca Zaviyeyi Derviş Hızır Der Karye-i Başlamış vakfına
Karye-i Mezbura (Kendi köyü olan Başlamışta ): 10 Kıt'a (ekilen yer adedi) karşılığı 420 para
Karye-i Umranlu (İmrenler Köyü): 1 Kıt'a (ekilen yer adedi) karşılığı 12 para
Karye-i Üyük (Hüyük Köyü): 1 Kıt'a (ekilen yer adedi) karşılığı 70 para
Karye-i Kiçi (Mutlu Köyü): 1 Kıt'a (ekilen yer adedi) karşılığı 50 para
adı geçen köylerden toplam 562 para öşür yıllık vergi verilmektedir.
Not : Adı geçen yerlerde ve şahıslarda ve yaşayan kişiler arasında Gebran (Gayrimüslim) kayıtlarına rastlanmamıştır.
Başlamış Köyünün Osmanlı padişhı ikinci Beyazıt zamanında (1481-1512 yılları arasında) ise Kıreli Nahiyesine bağlı ve Köyümüzün Tımar olduğu; köyde 19 Hane ve 21 Nefer (Nefer:Vergiye tabi olan erkek sayısı) olup bu köydeki Derviş Ehad zaviyesine bazı gelirlerin vakfedildiği, Fatih’in mukarrer namesiyle kabul edildiği bir kenar yazısıyla belirtilmiştir.
1583 tarihli Beyşehir’e ait İcmal defter’ine göre, yedi adet Karaman divan çavuşunun Beyşehir sancağından tımar yediği ve sancak tımar gelirinin yaklaşık yüzde ikisinin bunlara ayrıldığını yazmaktadır. 1583 yılında Karaman Beyler beyine bağlı altı tımarlı beyler beyi çavuşundan biri olan Üveys Çavuş, Karaman beyler beyinin çavuşlarından olup 10.320 akça tımara sahipti. O, tımarının 7.000 akçalık kısmını, Beyşehir’e bağlı olan Başlamış köyü ve Doğancık Köylerinden tahsil etmekte olduğu kayıtlarda yazılıdır.
Bu arada konuyu tam anlayabilmek için Tımar sisteminden kısaca bahsetmek gerekirse, Tımar; Bir yer fethedilirken (Miri) Beylik arazi sayılan yerlerden sipahilere zaimlere kılıç hakkı olarak verilen Beytüi-mal (Devlet hazinesi) hıssına tımar denir.Bu tür tımarları "tasarruf" eden Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanın da bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak, bununla hem kendi geçimini sağlamak, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirmekti.Tımarlı sipâhiler tamamen Türk soyundan gelirdi. 17 yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak duraklamaya girmesi, askeri zaferlerin azalarak savaşların uzaması ve tımar sisteminin istismar edilmesi gibi sebeplerle gittikçe yoksullaşan tımarlı sipahi sınıfı bozulmaya başladı Nihayet Sultan Abdülmecîd Hanın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi. 1513 tarihli bir belgeye göre Beyşehir, Osmanlının Karaman vilayetine bağlı 25 kazadan birisidir. Aynı resmi belgede Beyşehir sancağının iki kazaya taksim edilmiş olduğu görülür.1609 yılında Osmanlı Yurdu'nun 32 eyalete ayrıldığı ve Karaman Eyaleti'nin yedi sancağından biriside Beyşehir dir.Evliya Çelebi'nin ünlü Seyahatnamesi'ne ve Katip Çelebi'nin ünlü Cihannüma'sına göre 1650'lerde Beyşehir, Karaman Eyaleti'nin yedi sancağından birisidir. Cihannüma; Beyşehir Sancağı'nın altı kazası olduğunu, ve bunların da Seydişehir, Bozkır, Kıreli, Kaşaklı, Göçükebir, ile Göçüsagır kazaları olduklarını yazmaktadır.
III. Murad zamanında yapılan 1583-1584 tarihli tahrire göre Beyşehir, Karaman eyaletinin 8 sancağından birisidir. Bu tahrire göre Beyşehir Sancağı; Kıreli, Yaylasun, Cezire, Göçü, Yenişehir, Kaşaklı, Gurgurum, Bozkır ve Yağan nahiyelerinden oluşmaktaydı.
16. yüzyılın sonlarına doğru Beyşehir sancağının bazı nahiyelerinde yüzde yüzden fazla nüfus artışı olmuştur. Sırasıyla Göçü, Kıreli, Kaşaklı, Yenişehir, Yağan, Yaylasun ve Cezire en fazla nüfusa sahip olmuştur. Köy nüfuslarının artmasının en önemli nedenlerinden biri iç ve dış göçlerdi. 1507 tarihli mufassal defterine göre, Beyşehir Sancağı ve köylerine Mut, Ermenek, Manavgat ve Alanya kentlerinden kimi ailelerin göç ettikleri tespit edilmiştir. Köylülerin kendi köylerinden başka köylere göç etmelerinin en önemli nedeni ekilebilir toprakların yetersizliği idi. Kendi köylerinde ekecek toprağa sahip olmayan fakir çiftçi köylüler, komşu köylerde buldukları ekilebilir toprakları ekip biçmek için o köylere gitmek zorunda kalmışlar ve zamanla oralara yerleşmişlerdir.Köy nüfusunun artmasının bir başka nedeni de 16.yüzyılın ikinci yarısından itibaren, devletçe konar göçerlerin köylerde iskan edilmesiydi.1571 yılında Kıbrıs adası fethedildiğinde II. Selim adanın imar ve iskanının hemen yapılmasını istemiştir. Eylül 1572 tarihli sürgün emrine göre çavuşlar ve diğer sürgün görevlileri adaya yerleştirecekleri aileleri belirlemek için Beyşehir sancağına da gelmişlerdi. Bu sürgün defterinde Beyşehir ve Seydişehir kentleri ile köylerinden 461 ailenin Kıbrıs'ta yerleştirilmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Sultanın emri gereği her köyden on haneden bir hane sürgün yazılmıştır.
16. yüzyılda Beyşehir sancağında yaşayan gayrimüslim nüfus ise şu köylerde toplanmıştır: Kıstıvan, Davgana, Mada, Kesi, Girapa, Mili ve bu köylerde vergiye tabi 150-180 civarında erkek nüfus vardı.
16. yüzyıl da hububat ziraati Beyşehir ve köylülerin temel uğraşlarından biriydi. Barış zamanları köylülerin dışında sipahizadeler, ortakçılar, müsellemler, piyadeler ve zaviye dervişleri hububat üretimiyle doğrudan uğraşmaktaydılar. Her zaviyenin kendine ait vergiden muaf tarlaları (zemin), etrafı çevrili büyük bahçeleri (harım), ve çiftlikleri vardır.
Arazilerinin düz olması nedeni ile Göçü, Kıreli ve Gurgurum nahiyeleri hububat üretiminde ilk sıraları alırken Yaylasun, Kaşaklı, ve Cezire nahiyeleri hububat üretiminin en düşük hacimde yapıldığı yerlerdir. Kaşaklı, Yağan, Yaylasun ve Göçü nahiyesinin dağlık köyleri 16. Yüzyıl süresince sancağın en fakir köyleri arasında olup özellikle küçükbaş hayvan üretimi köylülerin ve konar göçerlerin en önemli uğraşısıydı. Nahiyenin birçok yeri otlak ve çayırlıklarla dolu idi ve buralarda ziraat yapılmazdı. Ada, Ağılkaya, Arvana, Ayas, Bayındır, Ballas, Çay, Çepni, Ekeler, Gögercinlik, Gökçen, Göceler, Güdülhacı, İleminli, Umranlu, Kuğlu, Söbüçemen, Kuruçay, Malanda, Muharremkulu, Okluk, Pelidağacı, Reyhan, Salur, Saraycık, ve Taraşçı otlakları onaltıncı yüzyılda ünlüydü.
1848 tarihli devlet salnamesinde; "Beyşehri, Kırili (Behramköyü), Kaşaklı (Yenişehir), Göçüyan, Göçükebir ve Sağır (Fasıllar)" Konya'nın kazaları olarak yazılıdır. 1854 tarihli bir başka salnamede ise Konya'nın 25 kazasından beşi olarak, Beyşehri, Kırili, Göçükebir, Kaşaklı, ve Yenişar olarak gösterilmiştir. 1885 tarihli bir salnameye göre, Kırili ve Yenişar Beyşehir'e, Göçü ve Kaşaklı bucakları da Seydişehir'e bağlı idi.
Başlamış Köyü de 16.yüzyılın sonlarına kadar Beyşehir kazasının Göçü Nahiyesi bağlı 119 köy ve 47 mezradan birisidir. 1584 yılında ise Beyşehir kazasının Kıreli Nahiyesine bağlıdır. Kıreli Nahiyesinin merkezi bugün mevcut olmayan Yarankömü köyüdür. İki ayrı göl olan Beyşehir gölü ve kıreli gölü suların yükselmesiyle birleşerek tek göl haline gelmiştir. Yarankömü köyü sular altında kalmış ve köylüler de diğer köylere yerleşmiştir. Gölün suları çekildiğinde kalıntılar ortaya çıkmaktadır.
1584 yılı sonrası Kıreli nahiyesi bağlı 66 köy ve 28 mezra vardı. Bu köyler ve mezralar şunlardır.
Aşağı Çiğil, Avsaklar, Ayas, Ayaslar, Balğanda (İmrenler), Ballas (Gökbudak), Bereket-oğlu, Başlamış, Bayad-öyüğü, Bayezidli, Beğri (Konakkale), Budak, Çavuş, Çobanlar, Çomak, Çukur-kend (Çukukent)
Daş-tekin (Deştiğin), Deliler (Delilerli), Dere, Ebulvefa, El-eminli, Ezne-bolu-i bala (Yukarı Eznebolu)
Ezne-bolu-i viran (Aşağı Eznebolu/Zir-eznebolu/Kırık köyü/Kıyak dede), Fele (Yassı-bel), Feraniz, Göçeri, Görünmez, Hamzalı, Harunlar, Hordu (Kuşluca), İlimeni (İlmen), Umranlu (İmrenler), Kaba-pınar (Pınarbaşı), Kara-ali, Kara-öyük, Kara-kılıçlı, Kınık, Kırıklı (Çamlıca), Kiçi (Mutlu), Kır-badem, Köşk, Kumlu, Kuyucak, Kükürd, Külçe (Küliçe), Lağrı (Lağros), Nuhiler, Ovacık, Öyük (Hüyük), Rum-dekin, Sadık-hacı, Saraycık, Selmanlı, Sergisaray (Selki), Sulu-dere, Şamlıca, Şeyh-çomak, Tozluca (Kozluca/Tolca), Virancık,Yaran-kömü, Yeltan (Yelten/Yelken), Yenice, Yukarı-çiğil, Su-varık (Değirmenaltı)
Mezralar: Adiller,Ak-kaya, Ak-sunkur, Garb-canibi, Çayır, Çörek-şeyh, Dona, Dönge, Eflatun-pınarı, Getiros, Gırekya adası, Göynük, Hamzalıca, Hızırlı, İki-kuyu, İsmail-viranı, Karaca-salar, Karalar, Kulfallar, Kilisecik, Kozluca, Köşk, Mükrimun, Ömer-hacı, Simyan, Şahan, Yassıyurd, Virancık.
1550 yıllarında Anadolu’da bazı bunalımlar olmuş, Bazı köylüler vergiden dolayı köylerini terk etmişlerdir. Ayrıca o dönemde veba salgını ve Kıbrıs’a sürgünler nedeniyle köylerin nüfuslarında azalma ve artışlar olmuştur. 16.yüzyıldan sonra bu köylerden 25 i sürekliliklerini devam ettirememişler,kimi köyler çeşitli nedenlerden dolayı terk edilmiş, günümüzde yer adı olarak anılmaktadır. Bu köyler ;Avsaklar, Bereket-oğlu, Bayezidli, Çobanlar, Çomak, Devletşeh, Ebul-vefa, El-eminli, Ezne-bolu-i bala (Yukarı Eznebolu), Feraniz, Hamzalı, Harunlar, Kara-kılıçlı, Kınık, Kır-badem, Kumlu, Kuyucak, Külçe (Küliçe), Lağrı (Lağros), Nuhiler, Ovacık, Selmanlı, Virancık,Yaran-kömü, Yeltan (Yelten/Yelken) dır.
1584 yılına ait olan ve Başlamış köyününde içerisinde bulunan beyşehir bölgesini gösterir haritadır. Haritada günümüze kadar devamını sürdüremeyen veya sonradan kurulan köyler mevcuttur. Başlamış köyünün ismide haritada yazılıdır.
Bu fotoğrafı Fotoğraflar bölümündeki Nostalji kısmında daha büyük olarak görebilirsiniz. 
Osmanlı zamanında kadın ve çocuklar nüfus sayımlarında sayılmazdı. Sadece hane (Ev) sayısı ve (Nim: Vergiye tabi hane) )vergiye tabi olan erkekler sayılır bunlara da nefer denilirdi. Dolayısıyla Nefer sayısı o köyün nüfusu değildir.
(Ancak Nüfus sayısı için her hanede yaklaşık 8 kişi olarak düşünülebilir.)
Başlamış köyü’nün Hane ve Nefer-Nüfus sayıları ise tarihin seyrine göre şöyledir.
1481 yılında 19 Hane 21 Nefer (Çocuklar ve Kadınlar hariçtir.)
1507 yılında 17 Hane 21 Nefer (Çocuklar ve Kadınlar hariçtir.)
1524 yılında 14 Hane 19 Nefer (Çocuklar ve Kadınlar hariçtir.)
1584 yılında 18 Hane 65 Nefer (Çocuklar ve Kadınlar hariçtir.)
1934 yılında 50 Hane 153'ü kadın ve 135'i erkek olmak üzere toplam 288 kişidir.
1940 yılında 160 kadın 160 erkek olmak üzere 320 kişidir.
1965 yılında 119 hane olmak üzereToplam 512 kişidir.
1970 yılında 230 erkek 267 kadın toplam 497 kişi yaşamaktaydı.
1975 yılında 245 erkek 254 kadın toplam 499 kişi yaşamaktaydı.
1980 yılında 280 erkek 311 kadın toplam 591 kişi yaşamaktaydı.
1985 yılında 213 erkek 269 kadın toplam 482 kişi yaşamaktaydı.
1990 yılında 176 erkek 229 kadın olmak üzere toplam 405 kişidir.
1997 yılında 139 erkek 169 kadın toplam 308 kişi yaşamaktaydı.
2000 yılında 139 erkek 169 kadın toplam 308 kişi yaşamaktaydı.
2000 yılında yapılan sayımda ise Toplam 298 kişi yaşamaktaydı.
Aradan geçen zaman zarfında dışarıya büyük göç verdiğinden, sürekli yaşayan nüfus olarak 2007 yılında yapılan Adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre;
2007 yılında 77'si erkek,105'i kadın olmak üzere Toplam 182 kişidir.
2008 Yılında ise 77'si erkek, 100'ü kadın olmak üzere Toplam 177 kişi
2009 Yılında ise 77'si erkek, 103'ü kadın olmak üzere Toplam 180 kişi
2010 Yılında ise 78'si erkek, 107'ü kadın olmak üzere Toplam 185 kişi
2011 Yılında ise 65'si erkek, 98'ü kadın olmak üzere Toplam 163 kişi
2012 Yılında ise 68'si erkek, 95'ü kadın olmak üzere Toplam 163 kişi
2013 Yılında ise 189 kişi
2014 Yılında ise 186 kişi
2015 Yılında ise 186 kişi
2016 Yılında ise 180 kişi
2017 Yılında ise Toplam 178 kişi
2018 Yılında ise 110'u erkek, 128'i kadın olmak üzere Toplam 238 kişi
1584 tarihli nüfus sayımlarında;
Nim: 18 kişi (Öşür vergisi veren hane sahibi)
Bennak:18 kişi (Hiç arazisi olmayan veya çok az olan)
Caba:28 kişi (Hiç evlenmemiş Fakir veya babasıyla aynı yerde oturan)
Sağir:1 kişi (Küçük çocuk) kişi olmak üzere 65 erkek yaşamaktaydı.
1584 yılında yapılan nüfus sayımındaki Bu kişilerin isimleri şunlardır:(76-Göçüye bağlı Başlamış Köyü) (Orjinal sayfa)
(isimlerin yazıldığı Karye-i Başlamış Tabi-i Göçü adlı bu Evrağın Başbakanlık Devlet arşivleri Genel Müdürlüğünden temin edilmesinde emeği geçen Ramazan Durman ve Turan Değerli'ye teşekkür ederim.)Bu evrak Başbakanlık arşiinden alındığı gibi orjinal olarak taratılıp hiç bir değişiklik yapılmadan resim olarak buraya aktarılmıştır.
Başlamış Köyündeki Derviş Hızır zaviyesi vakfına;
1451-1481 yılları arasında Şeyh Ödül
1481-1512 yılları arasında Derviş Ehad
1584 yıllarında Şeyh Derviş Güvendik'in tasarruf ettiği kayıtlarda yazılıdır.
Çok eski bir geçmişe sahip olan Başlamış Köyü, Afyon-Akşehir-Doğanhisar-Beyşehir-Seydişehir-Alanya istikametinin geçiş noktasında olması münasebetiyle hayatını bugünlere kadar sürdürmeyi başarmıştır. Beyşehir ve çevresinde bulunan köylerin yarısına yakını çeşitli sebeplerle (susuzluk,tarım,kıtlık,veba gibi) yok olmasına rağmen köyümüz ayakta kalmayı başarmıştır. Bu başarıda dağlık olması,küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştirmeye müsait coğrafi özelliği en büyük etkendir.Kendisi dışında başka konar-göçerlerin otlak ve yaylarının kullanıldığı bazı dağ ve tepelerdeki mezarlardan anlaşılmaktadır. Bu özelliği ile zaman zaman nüfusu artmış, zaman zaman da azalmıştır.
Tarih boyunca köy ve kasabalarda değişmeler olmaktadır. Bazı yerlerin nüfusları azalırken bazı yerlerin nüfuslarında artışlar olmuştur.Zamanla bazı yerler yok olmuş,bazı köyler büyüyerek kasaba olurken Kıreli ise küçülmüştür. 1872 yılında Beyşehir'de belediye kurulmuştur. 1878 tarihli devlet salnamesine göre Beyşehir'in iki bucağı, Kıreli ile Yenişar idi. Bu tarihlerde çevredeki köyler gibi Başlamış köyü’de Kıreli Bucağına bağlıydı. Ancak tarihin seyrine göre Kıreli küçülürken, Hüyük büyümeye devam etmiştir, 05/06/1942 yılıda da Kreli Nahiye merkezi Hüyük köyüne taşınmış,Kıreli Nahiyeliği kaybederken Hüyük nahiye haline gelmiştir.
Hüyük 1943 yılında Bucak, 1955 yılında da Belediye Nahiye olmasıyla Köyümüzün ilçesi Beyşehir, Nahiyesi de Hüyük olmuştur.1942 tarihinden sonra Kıreli ile bağlantımız kalmamıştır. Bu durum 1987 yılına kadar böyle devam etmiştir. 1987 yılında ise Hüyük’ün ilçe olması ile Başlamış köyü ve çevre köylerin ilçesi Hüyük olmuştur. Beyşehir ile Askerlik şubesi dışında bağımız kalmamıştır.
Horasan erlerinden Derviş Hızır (Hıdır) kurduğu zaviye ile zamanla da Başlamış köyünün bulunduğu yeri köy haline dönüştürerek, kendisi ve daha sonra da torunları (Allah onların hepsine rahmet etsin) buradaki zaviyede islam’a ve buralardan gelip geçen sayısız insanlara hizmet etmiştir. Tımar ile Selçuklulara, Eşrefoğullarına ve Osmanlılara sayısız asker yetiştirerek buraları bizlere yurt olarak bırakmışlardır. Başlamış köyünde de yakın zamana kadar hayatlarını sürdüren odalar, bu zaviyedeki hizmetlerin devamının birer göstergesidir.
Yakın tarihe kadar hayatını sürdüren odalar şunlardır.
Hoca’nın Odası (Ramazan Doğan)
Ellem’in Odası (Ramazan Kaya)
Hamid’in Odası (Hamit Karakaya)
İbiş'in Odası (İbiş Yaylı)
Glir'in Odası (Mustafa Yalçın)
Caminin önündeki oda
Bu odalarda tamamen hayr ve hasenat için sayısız misafirler ağırlanmış, misafirlere ve hayvanlarına yiyecek ve barınak sağlanmıştır.
Yüzyıllardır hayatını sürdüren köyümüzde çok sayıda kişi yaşamış,vakti gelince de ölmüş ve dolayısı ile küçük mezarlık,orta mezarlık,büyük mezarlık adıyla 3 adet mezarlık oluşmuştur. Bu 3 mezarlığın birleştirildiği düşünüldüğünde ortaya yüzyıllardır ayakta duran koca bir çınarı andırmaktadır.
Yakın tarih olarakta; Yaklaşık olarak 1800-1900 yılları arasında yaşayan sekiz aile ve isimleri ile bunların günümüzde torunlarının aldıkları ve soyadları özet olarak aşağıda yazılmıştır.
O dönemlerde soyadı olmadığı için kişiler takma adlarla ayrılır ve anılırlardı.
Not: Doğum tarihi (D) ve Ölüm tarihi (Ö) hicri yazılıydı. Ben miladi tarihe çevirerek miladi tarih olarak yazdım. Ayrıca karışıklığı önlemek için sadece kardeş sayısını erkeklere göre listeledim.
Köyümüz ve halkının tamamı yukarıda bahsedilen Derviş Hızır ve ailesi tarafından günümüze kadar gelmiş ancak yaşayanlarda 1934 yılında soyadı kanunu ile 53 adet farklı soyadına ayrılmışlardır. Geçen zaman ve nüfusunda artması, farklı yerlerde yaşamaları nedeniyle insanların akrabalık bağlarının kopmasına ve kaybolmasına neden olmuştur.
Bu soyadlardan Özen, Göncü, Sati, Banaz, Çan, Barut, Akgül, Topbaş, Ülkar, Yılmaz, Tek, Küçüktek, Aslan,Turan olmak üzere 14 adedinin günümüzde devamı yoktur.Yok olan bu soyadı sahiplerinin bazıları savaşlardan dönememiş,bazıları başka yerlere göç etmiş ve bazılarının da soyadını devam ettirebileceği erkek çocukları olmamış ve/veya küçük yaşta ölmüştür.
1800-1900 yıllarında yaşayan bu aileler;Hacıabbasoğlu, Karamehmetoğlu, Kelmemişoğlu, Hacıvelioğlu, Yaylıoğlu, Celepoğlu, Çelikoğlu, Tekelioğlu
1 – Hacıabbasoğlu (1 Erkek kardeş) : Ali
1-Ali (Eşi:Gülizar-Minteha-D:1849)
Çocukları: a)Abbas (D:1856-Eşi:Fatma D:1854)
b) Ramazan (D:1881-Ö:1966 Eşi:Fatma-1887-195?)
c) Süleyman (D:1890-Eşi:Havva D:1891)
d) Mustafa (D:1894-Eşi:Ayşe D:1900)
Torunlarının soyadları : Doğan, Öze
2 – Karamehmetoğlu (1 Erkek kardeş) : Ahmet
1-Ahmet (Eşi-Ayşe)
Çocukları: a)Musa (D:1859 Ö:1945-Eşi Şerife D:1876)
b)Mehmet (D:1868-Eşi:Ayşe D:1884)
Torunlarının soyadları : Ceylan, Yalçın, Sümbül
3 – Kelmemişoğlu (1 Erkek kardeş) : Süleyman
1-Süleyman (Eşi:Fatma)
Çocukları:a)Abdurrahman (D:1871)
b)Hasan (D:1876) c)Memiş (D:1882)
Torunlarının soyadları :, Mazlum, Karaselvi
4 – Hacıvelioğlu (1 Erkek kardeş) : Mustafa
1-Mustafa (Eşi:Fatma)
Çocukları: a) Veli (D:1870)
Torunlarının soyadları : Irmak
5 – Yaylıoğlu (4 Erkek kardeş): İbrahim-İsmail-Ramazan-Musa
5.1-İbrahim (Eşi:Fatma)
Çocukları: a)Apil (D:1843) b)Mehmet (D:1861)
5.2-İsmail (Eşi:Raziye)
Çocukları: a)Hasan (D:1859) b)Mehmet Ali (D:1866)
5.3-Ramazan (Eşi:Raziye)
Çocukları: a)Mustafa (D:1868) b)İbiş (D:1876) c)Süleyman (D:1878)
5.4-Musa (Eşi:Ayşe)
Çocukları: a)Ahmet (D:1878)
Torunlarının soyadları :Yaylı,Çalışkan,Yıldız, Ünsal,Üzer, Ünaldı, Göncü, Sati
6 – Celepoğlu (4 Erkek kardeş): Süleyman, Hasan, İsmail, Mustafa
6.1-Süleyman (Eşi:Hatice)
Çocukları: a)Hasan (D:1847) b) Hüseyin (D:1866)
6.2-Hasan (Eşi:Alime)
Çocukları: a)Osman (D:1865)
6.3-İsmail (Eşi:Alime)
Çocukları: a)Hasan (D:1868) b) Mehmet (D:1879) c) Memiş(D:1880)
6.4-Mustafa (Eşi:İpek D:1834)
Çocukları: a)İsmail (D:1878) b)Ramazan (D:1889) c)Mustafa (D:1892) d)Mevlüt (D:1897)
Torunlarının soyadları : Karakaya , Sarıkaya , Akel , Selek, Banaz , Çan
7 – Çelikoğlu (5 Erkek kardeş) : İbrahim, İsmail, Ali, Süleyman, Mustafa
7.1-İbrahim (Eşi:Ayşe)
Çocukları: a) Mustafa (D:1849)
7.2-İsmail (Eşi:Ayşe)
Çocukları: a) İsmail (D:1849) b) Ramazan (D:1861)
3-Ali (Eşi:Keziban)
Çocukları: a) Ali (D:1867) b) Memiş (D:1869) c) İbrahim (D:17.879)
7.4-Süleyman (Eşi:Nazife)
Çocukları: a) Mehmet (D:1868)
7.5-Mustafa (Eşi:Şerife-Narin)
Çocukları: a)Halil İbrahim (D:1872) b)Hüseyin (D:1879) c)Mehmet (D:1885) d)Hasan (D:1900) e)Hüseyin (D:1873) f)İbiş (D:1877) g)Mehmet (D:1882) h)Mustafa (D:1903)
7.6-Ahmet (Eşi:Şerife)
Çocukları: a) İsmail (D:1878) b) Hasan (D:1888)
Torunlarının soyadları : Yıldırım, Şakrak, Değerli, Atan, Ateş, Özer, Cankıymaz, Karaduman, Tunç, Turan, Barut, Akgül, Topbaş, Ülkar, Yılmaz
8- Tekelioğlu (7 Erkek kardeş) : Halil, Osman, Ömer, Ahmet, Mehmet, Süleyman, Ali
8.1-Halil (Eşi Fatma)
Çocukları: a) Ahmet (D:1839)
8.2-Osman (Eşi:Keziban)
Çocukları: a) Memiş (D:1846)
8.3-Ömer (Eşi:Halime)
Çocukları: a)Hasan (D:1859) b)Ramazan (D:1862) c)Mustafa (D:1882)
8.4-Ahmet (Eşi:Ayşe-Emine)
Çocukları: a) Ramazan (D:1859)
8.5-Mehmet(Eşi:Ayşe)
Çocukları:a)İsmail (D:1861) b)Mustafa (D:1875) c)Ebubekir (D:1876) d)Hasan (D:1877)
8.6-Süleyman (Eşi:Nazife-Zarife)
Çocukları: a) Mustafa (D:1872) b) Süleyman (D:1886)
8.7-Ali (Eşi:Keziban-Hatice)
Çocukları: a)Mehmet Ali (D:1877) b) Mustafa (D:1878) c) İsmail (D:1879) d) Adıgüzel (D:1885)
Torunlarının soyadları : Altıntaş, Durman, Kaya, Ergün, Küçükkaya, Çınar, Özdemir, Çankaya , Akdağ Doydu, Sağlık, Çelik, Adal, Küçüktek, Aslan, Tek
Köyümüz; günümüzde gelir kaynaklarının az olması ve araziye sahip olmaması nedeniyle dışarıya çok göç vermiş olup köyde yaşayanlar olarak yaşlı bir nüfusa sahiptir. % 90 gibi büyük bir bölümü Ankara’da yaşamaktadır.Geriye kalan az miktarda aile Konya,Fethiye,Seydişehir,İzmir ve İstanbul’da yaşamaktadır.
Köyümüz yaz aylarında kalabalık olmaktadır. Uzun yıllar büyük şehirlerde yaşamış,Şehrin gürültü ve sıkıntısından uzak çam ormanlarıyla çevrili sakin,bol oksijenli temiz havada yaşamak isteyenler için ideal bir yerdir.
Köyümüzde akla gelen bazı yer adları (Halk dili ile) şunlardır:
Belkayaları,Kır,Kocaçayırlık,Uzungeriş,Bağlar,Kızılyar,Gedik,Tavşantepe, Körüntepe Aktepe,Omardamı,Garşı,Uluçay,Karapınar,Köprü,Makıf,Avlağı,Otluk,Zırlaktaş,Gayardı,Gağnıgerisi,Aşşağı,Çayır, Sazak,Kirezler,Çakıldere,Hamamentbaşı,Çamkorusu,Karağantarla,
Sacigorusu,Seyralçı,Almalı,Yaylalar,Taşoluk,Çiftepınar,Körüntepe,Halilintepe,
Subatan,Suçıkan,Boğaz,Mezerlik,Harman,Aşşağıharman,Yukarımahalle,
Aşağımahalle vs.
Her ne olursa olsun, nerede çalışırsak çalışalım,nerede yaşarsak yaşayalım,hangi mevkiye ulaşırsak ulaşalım bu toprakları ve tarihimizi unutmayalım. Köyümüze ve halkımıza sahip çıkalım. Bu köy bizim dünyaya gelmemizdeki merkezdir.
"Allah Teâlâ, sadaka ve sıla–i rahim sebebiyle insanın ömrünü uzatır, kötü ölümü, şerri ve zararı o kimseden uzaklaştırır.""Sıla–i rahim, güzel ahlâk, herkesle iyi geçinmek, beldeleri mamur, ömürleri bereketli ve feyizli kılar.
Kaynaklar
1- İ. Hakkı Konyalı-Abideleri ve Kitabeleri ile Beyşehir tarihi,Erzurum 1991
2- M. Akif Erdoğru-Osmanlı yönetiminde Beyşehir sancağı (1522-1584),İzmir 1996
3- Selçuk Üniversitesi,Beyşehir Meslek Yüksekokulu I.Uluslararası Beyşehir ve Yöresi Sempozyumu Bildiriler Kitabı 2006
4- M:Akif Erdoğru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancağı, Tapu ve Kadastro Arşivi, Kuyud-ı Kadime arşivi, Ankara.
5- M:Akif Erdoğru, Karaman Vilayetinin İdari Taksimatı, Osmanlı Araştırmaları, İstanbul, 1992
6- M:Akif Erdoğru, Beyşehir Sancağı İcmal defteri
7- M:Akif Erdoğru, Seydi Harun Külliyesi
8- Başkanlık Osmanlı Arşivi, Maliyeden Müdevver tasnifi, İstanbul
9- Başkanlık Osmanlı Arşivi ,Tapu Tahrir Tasnifi, İstanbul.
10- J. Mellart, Kaşaklı Höyük,Meydan Larousse, İstanbul,1992
11- W .M. Ramsay, Anadolunun Tarihi coğrafyası,M. Pektaş,İstanbul, 1961
12- Ramazan Ceylan, Başlamış köyü Nüfus kütüğü, Başlamış, 2000
13- Ramazan Ceylan, 2000-2008 yıllarında Başlamış köyünde yaşayan yaşlılarla mülakatlarım
Not:
1- Kendi imkanlarımla 8 yıllık yoğun bir çalışma ile Başlamış köyü tarihi ile ilgili elde ettiğim bilgi ve belgeleri derleyip- toparlayarak sizlerle paylaştım
2- Buraya yazılanların dışında bilgiye sahip olan varsa ve bizimle paylaşmak isterse bu yazıya ilave edebilirim.
3- İlerleyen zamanlarda elde edilebilecek olan tarihi bilgiler bu yazıya ilave edilecektir.
4- Yukarıda yazdığım 1800 lerden sonra yaşayan kişilerin isimleri günümüze kadar devamları da bende mevcut olup; hepsinin buraya yazılması zor,karışık ve uzun olduğu için tamamını buraya yazmadım.
Köyümüz ile ilgili her türlü çalışmalarımda; Kütüphane, kitap, tarihi bilgi, belge, resim, hatıraları,fikirleri ile maddi ve manevi olarak bana desteklerini esirgemeyen başta Merhum Dedem Süleyman Doğan,Ebem Keziban Doğan, Babam Sadık Ceylan, Annem Hatice Ceylan,Dayım Mehmet Doğan, Yeğenim Süleyman Doğan, Oğlum Burak Ceylan,Furkan Ceylan, Eşim Seher Ceylan ve isimleri burada yazılmayan bilgilerinden faydalandığım her kim varsa hepsine çok teşekkür ederim.
Allah onlardan razı olsun.
Ramazan CEYLAN
Başlamış köyü tarihi
Şubat 2009 - Konya
Yorumlar -
Yorum Yaz